Kamera, yapısı gereği saniyede onlarca fotoğraf çekimini art arda koyarak duygu devamlılığını bize sunar. “Camera Obscura”, “iğne deliği” kamera adıyla da bilinen bu ilk kameranın çalışma prensipleri, bazı kaynaklara göre milattan öncesine kadar uzanıyor. Ancak çalışır durumdaki ilk Camera Obscura, modern optiğin babası olarak bilinen İbn-i Heysem tarafından 1500'lü yıllarda geliştirildi.
Bu keşfi ülkemizde ilk kez profesyonel olarak İTÜ televizyon yayınlarına başlayarak kullandı. Bu yayınlar 9 Temmuz 1952 günü başlatıldı. 1. banttan 100 watt güçle yayın yapan İTÜ TV’nin vericisi Philips şirketinden edinilmişti. 31 Ocak 1968'de ise Türkiye'nin ilk deneme televizyon yayını, Ankara'da Mithatpaşa Stüdyosu'nda Mahmut Tali Öngören'in açılış konuşmasıyla başladı.
Bu ilk deneme yayını yaklaşık 1,5 saat sürdü. Daha sonra haftada üç gün, üçer saat olarak devam eden yayınlar, bir yıl sonra haftada dört güne çıktı. Tiyatronun üstatları ise, bu yeniliklerin hem ekonomik hem reklamsal hem de geliştirilebilir özelliklerinden dolayı, yeterli donanımları (sanatsal, kültürel) ile tarif edilemez bir güç kazanmasına yardımcı oldu.
Kamera önü eğitimi, tiyatro eğitimi ile eş temellere sahiptir. Fakat kamera önü eğitimi daha çok tek kişiye oynar gibi verilir. Duyguları daha solo, daha bire bir, tiyatroya göre hamleler daha küçük ve daha da ayrıştırılabilirdir. İnteraktif seyirci ile iletişimli olan tiyatro oyunlarına karşın, kamera önü oyunculuğu seyirci ile daha özel alanlar yaratmaktadır. Böylece kamera önü oyunculuğu siyasi, ekonomik, sosyal; birçok alanda iletişim aracı olmaktadır. Bunu daha çok örnekle de dile getirebiliriz.
Kamera önü eğitimi bu noktada önemini kendi bize sunmakta. Bizlerin bu sihirli kutuda “izleyici mi, yoksa izlenici mi” olmalıyız sorumuzun karşılığı olarak cevap vermektedir. Kamera önü eğitimi kitlesel olarak, tiyatrodaki gibi doğru bir iletkenlik için geçerli kuralları bulunması nedeni ile gereklidir.
Kamera önü eğitimi ile tiyatro eğitimi bu kadar benzer olmalarına rağmen; elma ile armut kadar da birbirlerinden farklıdırlar. Bu insanların değişkenliği örneğini ele alarak, temelinin aynı ama hayat evriliminin farklı olduğu gibidir. İkisinin de kendince kuralları vardır. Bu farkları içselleştirmek için de temel bir eğitim şarttır. Tiyatro birçok sanatsal eğilimlerin başında geldiği gibi “kamera önü” eğitiminde de büyük bir yer kaplamaktadır.
Buna en güzel örnek; tiyatro sahnesinde devleşen Cahide Sonku, Bedia Muvahhit ve Vasfi Rıza Zobu'nun kamera önünde de devleşmesi gösterilebilir.
Bu deneyim birçok başarılı eğitimci tarafından bizlere sunulmaktadır. Üstatlarımıza da buradan sonsuz teşekkürler...
“Tiyatro bir his, sinema ise bir izdir.”