Hep ciddi takılacak halimiz yok. Kimi zaman sokakta konuşulanlara da kulak kabartmak gerekir. Bugün saat 11.15 sularında evden çıktım ve gayri ihtiyari bir refleksle ayaklarım beni Suruç Anadolu lisesinde öğrencim olan Hüseyin Toy'un insanların başka bir deyişle müşterilerin saç ve sakallarını estetize eden berberlik yapan babası bahri beyin işyerine götürdü. Lazlaşırken, mazide kalmış bir hatıratını paylaşma gereksinimini duydu. Hiç gülesim yoktu, lakin kahkaha atarak kasıla kasıla güldüm.
Mevzuya ya da sadede geleyim… Öğretmenin birinin tayini köye çıkmış çıkmasına da, köyün bilen adamı elbette ki muhtardır. Öğretmeni almış köyün tanınması gereken yerlerini gezdirmiş, esnafları konumuna göre tanıtmış, en sonunda köyün berberini tanıtmış. Gün gelmiş öğretmenin berbere gitme ihtiyacı hâsıl olmuş, doğruca berbere gitmek için yola koyulmuş. Dükkâna adımını atar atmaz, hiç beklemediği bir ortamla karşılaşmış. Şaşkınlığını dudaklarını ısırarak bastırmaya çalışmış.
Zira oturup tıraş olacağı koltuk oturulmayacak denli eski püskü, berberin giydiği önlük kirden beyazlığı ayırt edilmeyecek kadar siyahi bir görünüme bürünmüş, örtü kirli mi kirli, tıraşta kullanılacak makas keskinliğini kayp etmiş, berber makası saçında gezdirirken sanki saçını kökünden koparırcasına gezdirmiş. Öğretmen bir defalığına bu durumu sinesine çekmiş. Gel gör ki sıra sakal tıraşına gelince berber, tıraş fırçasına tükürerek yüzünü sabunlamaya kalkınca öğretmen, dur berber efendi bu kadarına da pes. Lütfen tıraş yapmayı bırakınız. Berber hiç istifini bozmadan şöyle der öğretmen bey oğlum, ben diğer müşterilerimin sakalını tıraş ederken yüzlerine tükürüyorum, gördüğünüz gibi size nezaket olsun diye fırçaya tükürdüm. Öğretmen gülerek dükkândan ayrılıp gider.