Suriye 1516’dan 1918 yılına kadar kesintisiz olarak 402 yıl boyunca Türklerin hâkimiyeti altında kalmıştır. Yavuz Sultan Selim hac yoluna hâkim olmak için Suriye’yi fethederken, fethettiği bu topraklara da hac yolunu korumak amacıyla Türkleri yerleştirmiştir. Osmanlıların Suriye’yi fethetmesinin iki temel amacı vardı. Birincisi iç güvenliği sağlayarak iktisadi ve ticari hayatın normal seyrinde sürmesini sağlamak; ikincisi, bölgenin dini ve ticari hayatı açısından çok önemli olan hac kervanının düzenli biçimde Haremeyn’e gidiş ve dönüşünü sağlamaktı.
II. Abdülhamit'in iskân politikası doğrultusunda Suriye’ye yerleşen göçmenlerin buraya uyum sağlayamadıkları için bu toprakları terk ederek tekrar yurtlarına dönmek istedikleri, bu isteklerinin ise "Berlin Anlaşması"(1878) ile yasaklandığı bilinmektedir. Bazı Arap aşiretleri tarafından göçe zorlanan Türkmenler Anadolu’ya göç etmeye başlayınca Osmanlı Devleti, Arapların saldırısını önlemek için Rakka’ya Türkleri yerleştirmeye başlamıştır. Günümüzde Rakka, İdlib, Şam, Hama, Kuneytra, Halep, Lazkiye, Tartus, Humus ve Dera Türkmenlerin en yoğun olarak yaşadıkları yerlerdir. Bu dönemde Suriye’de Türkmen yerleşimi artarak devam etmiş ve bölgede önemli bir Türk nüfusu oluşmuştur. Türkmenler zamanla Suriye’nin bir parçası olmuş, ancak Türkiye’de yaşayan Türklerle olan akrabalıkları ve yakınlıkları günümüze kadar devam etmiştir
Çerkezlerin Anadolu'dan Suriye'ye göçleri 1920’li yıllara kadar sürmüş, Çerkezler yoğun olarak Golan Tepeleri, Hama, Humus, Halep kentlerine yerleştirilmiştir. Çerkezler, bölgedeki boş arazileri değerlendirerek, Hicaz demiryolunun güvenliğini de sağlamışlardır.
Suriye’deki iç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana Türkiye, bölgesel istikrarı sağlama, sınır güvenliğini koruma ve insani krizlere yanıt verme hedefleri doğrultusunda çok yönlü bir politika izlemiştir.
Türkiye’nin Suriye ile 911 kilometrelik uzun bir kara sınırı bulunmaktadır. Bu sınır boyunca yaşanan güvenlik sorunları, özellikle terör örgütlerinin faaliyetleri ve sınır ötesi saldırılar, Türkiye’nin bertaraf etmesi gereken bir sorundu. Türkiye, bu nedenle PKK’nın Suriye kolu YPG/PYD’nin faaliyetlerini sınırlandırmayı stratejik bir öncelik olarak görmüş ve 2016’dan itibaren TSK tarafından Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtları ile Suriye’nin kuzeyinde bir güvenlik kuşağı oluşturmuştur.
Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinin ardından bölgedeki dinamikler hızla değişiyor ve Türkiye bu sürece aktif bir şekilde müdahil olmaya devam ediyor. Ankara’nın öncelikleri arasında sınır güvenliğini sağlamak, terör örgütü PKK/YPG’nin etkisini sınırlandırmak ve Suriyeli mültecilerin ülkelerine güvenli bir şekilde dönmelerini sağlamak yer alıyor.
Esad rejimi sonrası Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yaparak, geçiş sürecinde hem merkezi hükümetle hem de muhalif gruplarla diyalog yürütmeyi hedefliyor. Yeni geçici hükümetin oluşumu sırasında kapsayıcı bir yönetim modeline destek verilmesi, ülkede istikrarın sağlanması için kritik görüşmeler yapıyor. Bu bağlamda MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Şam’a gitmesi Colani ve yeni hükümet yetkilileriyle önemli görüşmeler yapması Türkiye’nin Suriye’ye verdiği önemi göstermektedir. Türkiye, terörle mücadele konusunda tavizsiz bir duruş sergileyerek YPG/PKK gibi unsurların yeni yönetimde yer almasına kesin bir şekilde karşı çıkıyor.
Suriye’nin kuzeyindeki stratejik bölgelerde Türkiye’nin destek verdiği SMO operasyonlarını Tel Rıfat ve Münbiç gibi yerlerde sürdürerek ilerlemeye devam ediyor. Bu operasyonlar, Türkiye’nin sınır güvenliğini artırmayı ve Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) kontrol sahasını genişletmeyi hedefliyor. Aynı zamanda, Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunun korunması ve olası tehditlerin önlenmesi amacıyla İdlib bölgesindeki etkinliğini de devam ettiriyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriyeli mültecilerin ülkelerine dönmesi için uygun şartların oluşturulmasını Türkiye’nin ana hedeflerinden biri olarak açıkladı. Ankara, Suriye’de güvenliğin sağlanmasının ardından yeni hükümetle iş birliği içinde mültecilerin dönüş sürecini hızlandırmayı planlıyor.
Türkiye, uluslararası ve bölgesel dengeleri göz önünde bulundurarak ABD başta olmak üzere bölgesel aktörlerle de iş birliği yaparak Suriye’deki terör tehditlerini bertaraf etmeye çalışıyor. Suriye’de kaybeden Rusya’nın sahadaki güçlerini Suriye'nin güneyindeki kıyı kenti Lazkiye'deki Tartus askeri üssüne doğru çekmesi ve İran gibi aktörlerin olası “bozucu etkileri” İsrail’in yayılmacı ve tehlikeli bir şekilde Suriye topraklarını işgalini de göz önünde bulundurursak, Türkiye’nin Suriye’de diplomatik hamlelerini dikkatle yaptığını görmekteyiz.
Sonuç olarak,: Türkiye’nin Suriye stratejisi sınır güvenliği, mültecilerin geri dönüşü, terörle mücadele ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma hedefleri etrafında şekillenmektedir. Yeni geçiş sürecinde Türkiye’nin etkinliği ve bölge ülkeleriyle iş birliği, Suriye’deki kalıcı çözüm arayışlarında kritik rol oynayacaktır. Türkiye’nin riskleri fırsatlara dönüştürmesi için uzun vadeli ve sabırlı bir yaklaşıma ihtiyaç duymaktadır. Özellikle terör tehditlerinin bertaraf edilmesi ve mülteci krizinin çözümünde elde edilecek ilerleme, Türkiye’nin Ortadoğu’daki liderlik pozisyonunu güçlendirebilir. Ancak bu sürecin başarıyla yönetilmesi için, yalnızca askerî çözüm değil, diplomatik ve ekonomik araçlarını da Türkiye’nin etkin bir şekilde kullanması gerekmektedir.
Bu kritik yol ayrımında, Türkiye’nin hem iç cepheyi hem de dış politikadaki denklemleri dengeleme kapasitesi, yalnızca Suriye’nin geleceğini değil, aynı zamanda bölgedeki genel istikrarı da etkileyecektir…
Bu nedenle, Ankara’nın başarılı bir strateji geliştirmesi, Suriye krizini fırsata dönüştürmenin anahtarı olabilir. Bakalım önümüzdeki günlerde ABD. Rusya ve İran hangi hamleleri yapacak izleyelim ve görelim.