Mantık çerçevesinde düşündüğümüz vakit bu sorunun cevabı elbette haklı olanın güçlü olduğudur. Ancak maalesef öyle değil günümüzde, güçlü olan daima haklı konumdadır. Güç çeşitlidir, kimine göre mal mülk kimine göre ise makam mevkii ile gücün elde edildiği düşünülür. Ancak her şeyin sahibinin Allah olduğunu da unutuyor insan. Malında mülkünde gider, makamın ve mevkiinde bir gün elinden gider, ancak şunu bilesin ki sonsuz olan sadece asıl güç sahibi Allah’tır.
İçinde yaşadığımız bu zaman diliminde, insanlar daha üstlere gelebilmek, daha büyük makamlar elde edebilmek için, en yakınlarını bile harcayabilecek hale gelmiştir. Başkalarının omuzlarını basamak yapıp, daha yükseklere çıkmak için omuzları çiğneyen nice insanlar vardır.
Çağımızda; Gücü eline geçiren insanlar, her şeye hükmetmek istemektedir. İşte gücü ele geçirmek için her yolu mubah sayan bu zihniyet aslında insanlığı felaketten felakete sürüklemektedir. Ancak, ilahi adaleti unutuyorlar. Tam da ilahi adalet demişken kabağın hikâyesini hatırlatmak yerinde olacaktır sanırım.
Vaktiyle bir dervişin biri mahalle berberine gidip:
- Vur usturayı berber efendi, der.
... Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar ve diğer tarafa usturayı vuracakken, mahallenin kabadayısı içeri girer.
Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak:
- Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye bağırır...
Derviş bu dövene elsiz, sövene dilsiz’ olan, halktan gelen her şeyin Hak’tan geldiğine inanan derviş, sabreder. Fakat kabadayının tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder derviş ile: 'Kabak aşağı, kabak yukarı...'
Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler. Kabadayı oracıkta feci şekilde can verir. Berber dervişe bakar, sorar:
- Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?
Derviş düşünceli bir şekilde cevap verir:
- Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, kabağın da bir sahibi var. Herhâlde de o gücenmiş olmalı!..
Ne demiş Şair;
Olsun be aldırma Yaradan yardır...
Sanma ki zalimin ettiği kârdır...
Mazlumun ahı indirir şâhı...
Her şeyin bir vakti vardır...
Hiç kimse başka insanlara zulüm etmemelidir. Özellikle savunmasız ve masum insanlara karşı merhametli olunması gerekir. Aksi takdirde zulüm gören bir insanın bedduası, padişahı dahil tahtından indirir. O yüzden kimsenin ahı alınmak istenmiyorsa, kişi elindeki gücü başkalarını ezmek için kullanmamalıdır.
Zulüm, haddi aşmaktır. Hak ve hukuk tanımamazlıktır. Adaletsizliktir, haksızlıktır. İnsanı insan yerine koymamaktır. İnsan haklarını, kul hakkını en büyük ihlaldir. Bu sebeple zulüm, hem bu dünyada hem de ahirette cezası şiddetli olan büyük bir günahtır
Yukarıda anlattığım hikâye insanın, sabret, bekle vs diye diye hiç bir şey yapmadan bekle demiyor, derviş sabrıyla ve inancı ile bazı şeylerin üstesinden gelir ancak, derviş olmayanların haksızlıklara ses çıkarması gerekir. Sessiz kaldıkça daha çok tepenize çıkarlar. İnsanın Adaletine güvenmiyorsanız bilin ki Yaratanın Adaleti er veya geç tecelli edecektir.
Zulme sessiz kalanlara, zulmü görmezden gelenlere de merhamet edilmeyecektir. Çünkü merhamet etmeyene merhamet edilmez. Hayırlı bir hafta diliyorum.