SON DAKİKA
Hava Durumu

Bir daha 12 Kasımdaki acıları yaşamamak için…

Yazının Giriş Tarihi: 12.11.2024 00:27
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.11.2024 09:18

12 Kasım 1999 tarihinde Düzce ilini vuran depremin ardından 25 sene geçti. Bugün depremin yıldönümü, deprem, Düzce fayının hareketi sonucu oluşmuştur. 73 km. uzunluğunda olan bu fayın 30 km’lik batı bölümü 17 Ağustos 1999 depreminde kırılmıştır. 12 Kasım 1999 da gerçekleşen deprem ise fayın geriye kalan 43 km. uzunluğundaki doğu bölümünün kırılması sonucunda oluşmuştur. Değerli okurlarım bu kısa bilgilendirmeden sonra 13 Kasım 1999 tarihine gidelim, o tarihlerde İnegöl ilçesinde Sivil Savunma Müdürü olarak görev yapmaktayım 13 Kasım sabahında bir arazi aracıyla birlikte ilçe Kaymakamı Rahmetli İsmail Aka’ya Düzce’ye gitmek için bir ekip organize ettiğimi söyleyip yapılan bir görevlendirme ile bir şoför bir Doktor iki Hemşire bir Teknik elemanla birlikte beş saatlik bir yolculuktan sonra Düzce’ye ulaştık.

Depremin etkisiyle yıkılan binalar, kapanan yollar bir yanda yakınlarını arayan insanlar, diğer yanda yıkılan bina enkazlarında arama kurtarma faaliyeti yürüten vatandaşlar, askerler, sivil savunma arama kurtarma ekipleri ve sınırlı sayıda akut görevlileri enkaz altlarında canlı araması yapmaktalar. Ortalık tamamen bir kaos halini almış, insanlar şaşkın bir vaziyette ne yapacaklarını bilemeden sağa sola koşturuyorlar.

Yollarda trafik ekipleri, polis memurları ve askeri araçlar şehre gelen araçları kontrol ediyorlar. Hemen Düzce Kriz merkezine ekiple gittik, kriz merkezi çadırdan kurulmuştu. Kriz merkezi başkanı daha önce beraber çalıştığım rahmetli Kaymakam Mehmet Fahri Can’dı Kaymakam beye ekiple birlikte yardım için geldiğimizi söyledim, bize kriz merkezinde bir gün boyunca kayıt kabul yazışmalar gibi görev verdi.

Bu arada artçı sarsıntılar meydana gelmekte olup insanlar dışarıda kalmayı yeğlemişlerdi. Sağlam evlerine bile korkudan giremiyorlardı. Biz ise araç içinde uyumaya çalışıyorduk, arada artçı sarsıntılarla birlikte uyanıyor ve sarsıntının bitmesini bekliyorduk. Yakınlarının durumunu merak eden vatandaşlar ise şehir dışından Düzce’ye gelmeye çalışıyorlar adeta trafik durmuştu. Kriz merkezi başkanı araçların şehir içine girmesine müsaade etmiyordu. Düzce-Kaynaşlı, Bolu-Ankara istikametinde trafik kilit. 14 Kasım sabahı Kaymakamın izniyle kriz merkezinden ayrılarak ekiple birlikte arama kurtarma faaliyetlerine katıldık yıkılan bir öğrenci yurdunda enkaz altından canlı bir öğrenciyi çıkarttık.

Birkaç binada daha en kaz altında kalan 19 yaşındaki bir kız çocuğu ile teyzesinin cesedini çıkarttık. Doktor ve hemşirelerimizi sağlık birimleriyle beraber çalışsınlar diye Kriz Merkezinin yanında olan Çadırkent Sağlık Ocağına bıraktık. Evleri yıkılan Düzceli bir vatandaş ile konuşurken deprem nasıl oldu diye sorduğumuzda, ‘saat 19.00 yaklaşıyordu birdenbire dipten bir uğultu geldi. Ondan sonra yukarı aşağı vurmaya başladı. Sarsıntıdan sonra hemen elektrikler kesildi. Yanımda, eşim ve çocuklarım vardı.

Binamız çökmeye başladı. Tek tek katlar çökmeye başladı. Binanın kırılarak yıkıldığını hissettim. Hemen dua etmeye başladım. Hep beraber tekbir ve salavat getirdik. 30 saniyelik süre bir türlü geçmek bilmedi. Deprem ne kadar uzun bir süre siz biliyor musunuz? Bütün bildiğim sureleri okudum. Hayatım gözümün önünden film şeridi gibi geçti.

O saniyeler bir türlü geçmek bilmedi. Sonuçta deprem durdu beş katlı bina yıkıldı. Biz birinci katta olduğumuz için şanslıydık geriye dönüp baktığımda beş katlı bina toz duman arasında tuz buz olmuştu biz her şeyimizi kaybettik ama Allah’a şükür canımızı kurtardık “ diye bize ağlayarak anlatmıştı o tarihlerde. Bir müddet sonra aracın arkasında getirdiğimiz çadırı hemen o vatandaşımızın evlerinin yakınındaki açık alanda kurduk ve yine yanımızda getirdiğimiz battaniyeleri onlara verdik.

Değerli okurlarım bunları ne diye anlatıyorum; biz millet olarak maalesef balık hafızalı bir milletiz, geçmişte yaşadığımız acıları çok çabuk unutuyoruz. 17 Ağustos 1999 Marmara,12 Kasım 1999 Düzce,2003 Bingöl Depremi, 23 Ekim 2011 Van Depremi, 24 Ocak Elazığ Depremi, 30 Ekim 2020, İzmir Depremi ve son olarak asrın depremi olarak anılan 6 Şubat 2023 Kahraman Maraş depremlerini bu ülke yaşadı.Türkiye bir deprem ülkesi bu bir slogan, depremle yaşamayı öğreneceğiz diyoruz.

Rahmetli Deprem Dede diye bildiğimiz Ahmet Mete Işıkkara’nın dediği gibi ‘Deprem öldürmez bina öldürür.’ Bu cümle aslında her şeyi özetliyor. Kurumlarımız, kuruluşlarımız, üniversitelerimiz,

Konuşuyoruz toplantılar, seminerler yapıyoruz eğitimler veriyoruz bilim adamları araştırma yapıyorlar yazıyorlar televizyonlarda konuşuyorlar yapılan bütün bu faaliyetlerin esas ana amacı; topluma bir mesaj verilmek isteniyor aslında ‘Afetlere karşı dirençli bir toplum oluşturmak’

Ülke olarak en büyük afetlerden biri olan deprem afetine karşı 1999 öncesi Müdahaleci bir yaklaşım vardı. Yani deprem olsun sonra yıkılan binaların enkazlarından canlı kurtaralım anlayışı hâkimdi. 17 Ağustos ve 12 Kasım depremleri afetler açısından Türkiye’de bir milattır. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının kurulmasıyla her şey yeniden başladı. Türkiye afet yönetiminde kriz yönetiminden, geç de olsa risk yönetimine geçti.

Bütün bireyler olarak şunu kabul etmek zorundayız.Türkiye bir deprem ülkesidir ve Türkiye’de her an deprem olabilir; Şu anda bile olabilir. Dolayısıyla biz bu olguyla yaşamak zorunda olduğumuzu bileceğiz ve bu olguyla yaşamayı öğreneceğiz. Onun için de öncelikle deprem bilincini mümkün olduğu kadar yaymaya çalışacağız. Depremden korunmanın en önemli yolu olan depreme afetine karşı dayanıklı yapılar yapıp bu düşünceye sahip çıkacağız. Hepimiz depreme duyarlı ve bilinçli bir toplum olma yolunda çaba sarf edeceğiz.

Çoğunlukla önceden öğrenilemeyen, öngörülemeyen ve kesinlikle engellenemeyen afetlerin gündelik yaşamın bir parçası olarak kabul edilmesi ve afetlerle birlikte yaşama kültürünün toplumda yerleştirilmesi gerekir. Bu da ancak tüm toplum kesimlerinin afetler konusunda eğitimden geçirilmesi ile mümkün olacaktır. Bu amaçla gerçekleştirilecek eğitim seferberliğine kamu ve özel bütün kurum ve kuruluşların katkıda bulunması gerekir

Deprem afetine karşı toplum olarak topyekün bir seferberlik ilan edip Toplumun tüm kesimleri Devlet, Millet, Kurumlarımız, Üniversitelerimiz, Yerel Yönetimler, Özel Sektör ve STK lar hep beraber ortak hareket edip afetlere karşı dirençli bir toplum oluşturmak için mücadele etmeliyiz.

Türkiye’de afet yönetimi artık kabuk değiştirmelidir. “insanlarımızı enkaz altından nasıl kurtarırız” mantığıyla yapılan çalışmaların yerine, “insanlarımız enkaz altında kalmasın” mantığıyla yapılacak olan çalışmalara öncelik vermemiz gereklidir.

Bu nedenle diyoruz ki artık depremin olup olmayacağını tartışmaktan vazgeçmeliyiz, bu güne kadar yapılan çalışmaları bir milat olarak kabul edip, bundan sonra artık afetlere ve afet yönetimine bir bütün olarak bakıp, hazırlığa daha fazla önem vermeliyiz.

Temennimiz bir daha 17 Ağustos’lar ve 12 Kasım’lar ve 6 Şubat’lar’da büyük acılar yaşamamak için, geç olmadan mutlaka yaşadığımız şehirleri deprem afetine karşı güvenli ve dirençli bir hale getirmemiz gerekmektedir. Belki bu zaman alabilir ama mutlaka bir yerlerden başlamamız lazım hani bir söz vardır’ başlamak bitirmenin yarısıdır ‘diye Unutulmamalıdır ki! afetten etkilenecek olan, sadece tek tek bireyler değil, topyekûn olarak bütün toplumdur.

Mevlana diyor ki ‘Dün dünde kaldı cancağızım bugün yeni şeyler söylemek lazım’ evet afetler açısından artık bugün yeni şeyler, söylemek lazım.

Bir sonraki yazıda görüşmek ümidiyle…

Afetsiz ve katma değeri yüksek bir gün diliyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    Yükleniyor..
    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.